Türkiye’ nin ilk sokak karnavalı olarak bilinen Portakal Çiçeği Festivali her yıl nisan ayında düzenlenir ve baharın da gelmesiyle Adana sokaklarını mis gibi portakal çiçeği kokusu kaplar. Açıkçası ilk defa gidenler için hem Adana hem de festival tam anlamıyla size gerçek bir festival yaşatacak.
Biz Doğu Ekspresi dönüşü Adana’ya geldiğimiz için sabah arkadaşımız bizi alıp evine götürdü ve şenliklerin akşama doğru daha güzel olacağını söyledi. Akşama doğru şenliklerin olduğu yere doğru geçip dolaşmaya başladık. Herkes kendi halinde isteyen alkolünü almış isteyense Kazım Büfeden muzlu süt.
Festivalin olduğu sokaklarda kokulu mumların, Adana’ nın yöresel lezzetlerinin, resim çekilmek için oluşturulmuş panoların ve buna benzer şeylerin olduğu bir sürü stand kurmuşlar ve hepside dolu çünkü insanlar çok ilgili ve güler yüzlü.
Sanırım Adana’ yla ilgili söyleyeceğim en güzel şey: insanların çok yardımsever ve güler yüzlü olması.
Sokaklarda dolaşırken gerçekten farklı bir yerde olduğunuzu anlıyorsunuz festival havası tam olarak size yansıyor eğlenceler, konserler her yer dolu dolu ve girdiğiniz her sokakta farklı bir eğlence var. Tabi şöyle bir konu da var biz beş kişi gittiğimiz yerde üç kişi kaldık diğer iki arkadaşımızı bulamadık çünkü; kortejin olduğu sokak çok kalabalık oluyor ve herkes korteji görmek istediği için orada küçük bir izdiham yaşanıyor. Ama sonuç olarak her ne olursa olsun çok güzel ve çok eğlenceli geçiyor zamanınız.
Akşam bu kadar geziden sonra orada satılan yemeklerden beğendiğimiz birkaç şeyi alarak festivali sonlandırdık. Ayrıca Adanalı arkadaşımın söylediğine göre bu zamana kadarki en kalabalık festivale denk gelmişiz. Bütün oteller doluymuş. Zaten gezerken de farklı ülkelerden gelen ve her şeye çok büyük ilgiyle bakan insanları göreceğiniz kesin.
ADANA
Ertesi gün hazır Adana’ya gelmişken Varda Köprüsü’ nü görelim dedik ama şehir merkezine baya uzak olduğu için bizi başka bir arkadaşımız kendi aracıyla götürdü. Zaten oraya giden şehir içi ulaşım yok diye biliyorum. Ve taksiyle giderseniz de baya pahalı olur. Birkaç kişi gitmeniz daha avantajlı olacaktır.
1912 yılında Almanlar tarafından yapıldığı için aynı zamanda Alman Köprüsü olarak da bilinen bu köprü hem görsel olarak hemde tarihi olarak bilindiği ve internette araştırıldığı zaman da görselliğiyle ilgi çektiği için biz gittiğimizde de baya kalabalıktı. Köprünün etrafında oturup çayınızı, kahvenizi içebileceğiniz kafeler ve çardaklar bulunmakta. Bizde biraz oralarda dolaşıp resimlerimizi çektikten sonra köprüye çıkış yolunda bulunan Kapıkaya Kanyonuna geçtik neyse ki burada bizden başka kimse yoktu.
Çıkış yolu biraz kaygan olduğu için bizi zorlasa da yukarıya çıktıkça şelalenin sesi ve kanyonun içerisinde ki yankılanışı insana huzur veriyor. Tabi biz bir süreden sonra yukarıya çıkmayı kestik çünkü baya uzun bir yol.
Merkeze geri geldiğimiz de Taş Köprü ve Sabancı Camii’ sini de dolaştık. Gerçekten mimari olarak ve insana hissettirdiği duygularla gerçekten Adana güzel bir şehir.
Akşam yerel ve bilindik büfede hazır Adana’ ya gelmişken yerinde tadalım diyerek Adana Kebabı’ mızı da yedikten sonra eve geri döndük. Akşama geri dönüş biletimiz olduğu için hazırlanmamız gerekiyordu. Ama burada birkaç günümün daha olmasını isterdim.
Adana gerçekten düşündüğümden farklı bir yer hem insanların modern oluşuyla hemde sosyal medyada bize gösterilenden farklı bir yer oluşuyla sizi gerçekten şaşırtacak bir şehir.
Bu makalenin tüm hakları www.pophaber.com’a aittir.