Ekonomi

Matematik, sadece sayılarla ilgilenen bir disiplin değil, aynı zamanda mantıklı düşünmenin, problem çözmenin ve evreni anlamanın temel aracıdır. Doğayı, teknolojiyi ve insan yaşamını anlamak için matematiksel düşünce vazgeçilmez bir rol oynar. Matematik, soyut kavramlarla somut dünyayı birbirine bağlayan bir köprü gibidir.

Stagflasyon, ekonomideki en tehlikeli hastalıklardan biridir. Çünkü hem durgunluğu hem enflasyonu aynı anda içinde barındırır. Bu durum, ekonomiyi “çifte baskı” altına sokar:

Devalüasyon, yalnızca sabit döviz kuru sisteminde mümkündür. Bu sistemde döviz kuru devlet tarafından belirlenir. Eğer ulusal para aşırı değerli hale gelirse, devlet bu değeri düşürerek rekabet gücünü artırmak ister.

Enflasyon, bir ekonominin nabzıdır. Aşırı yükseldiğinde toplumun refahını bozar, gelir dağılımını adaletsiz hâle getirir; çok düştüğünde ise üretimi ve istihdamı zayıflatır.

Günümüzde ekonomi, yalnızca ulusal sınırlar içinde işlemiyor. Küreselleşme, dünya ülkelerini birbirine bağlamış durumda. Bir ülkedeki üretim, başka bir ülkedeki tüketimi etkileyebiliyor.

Filozof insan, düşünmenin sorumluluğunu taşıyan insandır. O, ne her şeye inanan saflıktadır, ne de hiçbir şeye inanmayan umutsuzlukta. Onun yolu, aklın ışığında anlamı arama yoludur. Gerçek filozof, “bilen” değil; bilgiyi ve hakikati aramaktan vazgeçmeyen kişidir. Bu nedenle filozof insan, hem kendini hem dünyayı sorgulamayı bir görev değil, bir yaşam biçimi olarak görür.

Minimalizm, sadece bir estetik anlayış değil; bir yaşam biçimi, bir farkındalık biçimidir. Az ile yetinmek yoksulluk değil, bilgeliktir. Gerçek zenginlik, fazlalıklardan kurtulup özü koruyabilmektir.

Nepotism undermines the sense of justice, lowers productivity, and damages the principle of equality in all areas of society. Therefore, both individuals and institutions must embrace a merit-oriented culture rather than one based on personal relationships. Promoting meritocracy is essential for sustainable development, institutional integrity, and social trust.

Nepotizm, toplumun her alanında adalet duygusunu zedeleyen, verimliliği düşüren ve eşitlik ilkesine zarar veren bir tutumdur. Bu nedenle bireylerin ve kurumların, ilişkilerden ziyade liyakati esas alan bir anlayışı benimsemeleri, sürdürülebilir kalkınma ve güven temelli bir toplumsal düzen için büyük önem taşır.

Hepimiz düşüncelerimizin hayatımızı ne kadar etkilediğini biliyoruz, ancak bu yüzeysel bilginin bize pek faydası yok. Bu yüzden seninle olumlama hakkında konuşmak istedim. Bu düşünme tekniğini de öğrenmeni istiyorum. Her gün yüzlerce farklı kelime kullanıyoruz. Ve çoğunu düşünmeden atıyoruz. Örneğin; “Aaa şans yüzüme ne zaman güldü zaten, böyle olacağını biliyordum, her zamanki gibi yine başarısız oldum, yine başarısız oldum” deriz. Şaka da olsa kullandığımız her kelime bilinçaltımız tarafından kayıt altına alınır. Temel inançlarımız da hayatımızı olumlu ya da olumsuz etkiler. Bu yüzden; Ağzımızdan çıkan her kelimenin olumlu olmasına özen göstermeliyiz. Çünkü bu, olumlamanın ilk adımıdır!