Gene bir İstanbul uzamlı Netflix yapımıyla karşı karşıyayız. Atiye ve The Prodector’ da da İstanbul işlenen bir kentti. Senaryolarının asal unsuru değildi. Rise Of Empires: Ottoman’ ın konusu ise İstanbul, Konstantin’ in, İstanbul’un fethi.
Kurmaca-belgesel bir yapım olması açısından Türkiye’de tarihsel bir olayın anlatıma ABD’ li bir şirketin el atması 190 ülkede yayın yapan Netflix’ in pazarlama stratejiinin bir uzantısı. Netflix’ in bu proje için Türkiye’ li ve ABD’ li yapımcılarla ortak çalışmış. Ve altı bölümlük bir yapım karşımıza çıkmış durumda.
Dizinin senaristi Amerikalı senarist-yönetmen Kelly McPherson. Türkiye’ li önemli tarihçilerden Celal Şengör ve Emrah Safa Gürkan da senaryo danışmanlığında. Dizideki altı tane tarihçi aynı zamanda yer yer anlatıcılar arasında yer alıyor. Türkiyeli tarihçilerin bulunması yerli izleyici senaryonun tarihsel gerçekliğine olan güvenlerini pekiştirmek üzerine kurulu. Yabancı tarihçilerin de bulunuyor olması Batılı izleyicileri Roma kaynaklarından alıntılarla gerçeklik zeminine çekmeye çalışıyor. Bu iyi kurulu bir strateji bana kalırsa. Senaryoda kurulan dramatik matematiği tarihçiler yoluyla belgesel olarak da göstermeye çalışmak. Yönetmen koltuğunda ABD’ de yaşayan Türkiye kökenli Emre Şahin’ in tercih edilmesi de Türkiyeli bir hikayenin gerçeklik ilişkisini kurmak açısından önemli.
Rise Of Empires: Ottoman’ ın Konusu
Babası II. Murad’ ın vefatıyla 19 yaşında tahta çıkan II. Mehet (Fatih Sultan Mehmet ) çocukluğunda beri düşlediği Konstantine’ yi almaya dönük harekete geçer. Birçok kez fethedilmeye çalışılmış kenti fethetmek ister.
Kurmaca Mı Belgesel Mi?
Dizinin belgesel boyutunun zaman zaman kırıldığını görebiliyoruz izlerken. II. Mehmet’ in (Cem Yiğit Uzunoğlu) . Dramatik bir kurgu tercih edilmesinin bunda büyük bir payı var. Sadece İstanbul’ un fethi değil fetheden ve ona yardım edenler ve karşısında duranların da hikayesi olarak görebiliriz diziyi. II Mehmet’ in Flashback’ ler yoluyla sürekli çocukluğuna dönülmesi, yetişkinliğe giden yolda yaşadıkları onu da belgeselin hem bir konusu hem bir kahramanı haline getiriyor. Üvey annesi Mara Hatun (Tuba Büyüküstün) ile olan ilişkisi, Çandarlı Halil Paşa (Selim Bayraktar) ile mücadelesi açımlanmak istenen karaktere derinlik yaratacak meseleler.
Cenevizli paralı asker ve komutan Giovanni Giustiniani Lango, (Birkan Sokullu) dizide en çok işlenen diğer karakterlerder. Onun da üç boyutlu olarak çizilmeye çalışmış olması, klasik dramatik yapının kurulması açısından önemli halde. Bu da bizi belgesel-dramaya giden kapıyı aralıyor. Ben yöntem itibariyle ağırlığın dramatik yapıya verildiğini düşünenlerdenim.
Hurafeler Meselesi
Dizide yer yer kanıtlanmamış anlatılardan faydalınılması dizinin belgesel niteliğine zarar vermiş. Meryem Ana’nın Ayosofya çatısından şehri terk edişini efektlerle göstermek bir tercih. Dizi Hıristiyan mitolojisini de İslam mitolojisini de kullanmış. II Mehmet’ in şehrin düşürülmesine uygun bir gün olup olmadığıyla ilgili Mara Hatun’ u görevlendirmesi. Astrologlardan fikir alması. Kanlı Ay ya da Karanlık Ay’ ın o gün gökte yer alması gibi unsurlar, tarihçilerin belgesel anlatımlarını biraz gölgede bırakmış durumda.
Objektiflik
Dizinin objektiflik zemininin iyi kurulduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce tarihçilerle birlikte bir anlatı kurmak iyi fikir. Böylesi bir anlatıyı tüm dünyanın izleyeceği düşünüldüğünde tarihsel olaylarda yan tutucu bir noktaya gitmemeye çalışmak önemli. “Tarik yoktur, tarihçi vardır,” der ünkü tarihçi Edward Hall Carr. Belgesel için de önemli bir bakış açısını temsil ettiğini düşünüyorum. Uyarlayarak söylersek “Belgesel yoktur, belgeselci vardır.”
Keyifli seyirler.
Bu makalenin tüm hakları www.pophaber.com’a aittir.