Antik Yunan’ ın orta bölgesinde bulunan ve Parnassus, yani parıldayan kayalarının yanı başına inşa edilmiş olan Apollon tapınağı, Greklerce bizim şimdiki Greenwich başlangıç meridyenimiz gibi dünyanın merkezi olarak kabul edilirdi. İlk yerleşimlerin M.Ö. 2000’ li yıllara kadar uzandığı tahmin edilen Delphi’ deki kutsal alanın ve kehanetlerin gelişimi ise M.Ö. 8. Yüzyıla dayandırılır. Olimpos’un oniki tanrısından biri olan Apollon’un; ışığın, bilginin, harmoninin ve tabi ki de kehanetin tanrısı olduğuna inanılırdı. Delphi’ deki bu tapınak da Apollon’a armağan olarak yapılmış bir ibadet merkezidir. Zaten halihazırda Greklerin birçok başka kentinde farklı tanrılar için yapılmış farklı dini merkezler de bulunuyordu.
Delphi’deki bu tapınağın M.Ö. 6. yüzyılda tüm Yunanistan üzerindeki dini ve siyasi etkileri arttı. Hatta anlatılanlara göre bu dini merkez gelen bağışlarla o kadar zenginleşmiş ki birçok Grek kentine yüklü miktarlarda borç paralar vermiş. Aynı zamanda, şöhretleri ve prestijleri, hacıların Apollon’un rahipleri olan Pythia’dan bir kehanet almak için bölgeye geldikleri, o zamanlar dünyasının bilinen her tarafına yayıldı. Somut olmayan mirasa sahip bir yer olan Delphi, antik Yunanlıların gözünde dünyanın merkezi (omphalos) idi: efsaneye göre, Zeus tarafından gönderilen ve biri Batı’ya diğeri ise Doğu’ya giden iki kartalın buluşma noktası tam olarak burasıydı. Muhteşem anıtsal kompleks, temel özellikleri kültlerin örgütlenmesine yol açan nadir doğal çevre ile mükemmel bir uyum içinde insan yapımı bir ortamdır. Eski çağlardan günümüze kadar rahatsız edilmemiş olan bu uyumlu ilişki, Delphi’yi antik Yunan dünyasının gelecek nesillere bıraktığı eşsiz bir anıt ve paha biçilmez bir miras haline getiriyor.
Anlatılanlara göre tapınağın tabanında bir yarık vardır ve buradan metan gazına benzeyen dumanlar çıkmaktadır. Aslında bu duman meselesi Yale Üniversitesi’nden aralarında arkeolog ve jeologların da bulunduğu bir ekip tarafından kanıtlanmş durumdadır. Kahinler, işlerini tam o gaz çıkışının olduğu yerde, üç ayaklı oturağının üzerinde gerçekleştirirdi. Pyhtia adı verilen bu kadın kahinler, kehanette bulunacakları zaman, öncelikle ellerinde tuttukları tanrı Apollon’ un ağacı sayılan defne yaprağını çiğner ve sonra kutsal ırmağın suyuyla dolu olan tastan bir yudum alır ve en sonunda da kendinden geçmeye başlardı. Anlaşılır olmayan kelimelerle dolu olan bu sözlere dair inanış, o anda duyulan sözlerin kahin kadına değil, Apollon’a ait olduğu yönündedir; yani tanrı Apollon, Pythia’ nın ağzından konuşmaktadır ve elbette ki bu anlaşılmaz sözlerin tercümeye ihtiyacı vardır. Bu noktada da devreye rahiplerin tercüme çabaları girer ve rahiplerin kahinlere yönelik sorularına kahin kadınlar kısa ve öz olmak kaydıyla yalnızca ‘’evet’’ ya da ‘’hayır’’ diye cevaplar verirlerdi.
Kaynakça: http://whc.unesco.org/en/list/393
Bu makalenin tüm hakları www.pophaber.com’a aittir.