İnsanın kavrayamadığına, kuşatamadığına, bilinmez olarak kalana ilişkin bir yönelimi ve insanı, ona doğru ilerlemeye motive eden bir meyili vardır. Aristotales’in ünlü yapıtı Metafizik kitabı şu cümleyle başlar: ‘’İnsan, doğası gereği bilmek ister.’’ İnsan için bilinmezliğini koruyan bir sürü şey vardır. Bunlar; Tanrı, ruh, evren gibi kapsayıcı kavramlarla özetlenmeye çalışılabilir. Ancak insanın gözü önünde olan bir şey daha vardır ki bize karşı kendisini oldukça kapalı bir halde sergilemektedir. Bu da karşımızda duran, ben olmayan insandır ve dahası, karşı cinsteki bir insan olarak kuşatılamaz karanlığını da arttırır.
İnsanın kavrayamadığına, kuşatamadığına, bilinmez olarak kalana ilişkin bir yönelimi ve insanı, ona doğru ilerlemeye motive eden bir meyili vardır. Aristotales’in ünlü yapıtı Metafizik kitabı şu cümleyle başlar: ‘’İnsan, doğası gereği bilmek ister.’’ İnsan için bilinmezliğini koruyan bir sürü şey vardır. Bunlar; Tanrı, ruh, evren gibi kapsayıcı kavramlarla özetlenmeye çalışılabilir. Ancak insanın gözü önünde olan bir şey daha vardır ki bize karşı kendisini oldukça kapalı bir halde sergilemektedir. Bu da karşımızda duran, ben olmayan insandır ve dahası, karşı cinsteki bir insan olarak kuşatılamaz karanlığını da arttırır.

Arzunun O Karanlık Nesnesi ( Cet obscur objet du désir)

Merhaba sevgili okuyucular; 

Bugün sizlere yaşamımızda, benliğimizin içinde bir kere olsun deneyimlemiş olabileceğimiz bir duygu durumundan, adını daha önce Luis Buñuel’in son filmiyle duyduğumuz ‘’Arzunun O Karanlık Nesnesi’’nin doğasından bahsetmek istiyorum. Fransızca orjinal adı, ‘’cet obscur objet du désir’’ olan ve  Pierre Louÿs‘ un ‘’La Femme et Le Pantin’’ yani ‘’Kadın ve Kukla’’ adlı romanından Buñuel’in kendine özgü tarzıyla sinemaya uyarlanmış olan bu filmin içeriğinden çok, filme adını veren kavramın üzerimizdeki etkisi üzerinde duracağım.

İnsanın kavrayamadığına, kuşatamadığına, bilinmez olarak kalana ilişkin bir yönelimi ve insanı, ona doğru ilerlemeye motive eden bir meyili vardır. Aristotales’in ünlü yapıtı Metafizik kitabı şu cümleyle başlar: ‘’İnsan, doğası gereği bilmek ister.’’ İnsan için bilinmezliğini koruyan bir sürü şey vardır. Bunlar; Tanrı, ruh, evren gibi kapsayıcı kavramlarla özetlenmeye çalışılabilir. Ancak insanın gözü önünde olan bir şey daha vardır ki bize karşı kendisini oldukça kapalı bir halde sergilemektedir. Bu da karşımızda duran, ben olmayan insandır ve dahası, karşı cinsteki bir insan olarak kuşatılamaz karanlığını da arttırır. Genel olarak karşımıza çıkan insanların; neler düşündüklerini, nelerden nefret ettiklerini, hangi şeylerin onlara sevimli geldiğini, bizim hakkımızdaki yargılarının neler olduğunu, onların en dipte kalan sırlarının neler olabileceğini ve daha birçok şeyi bilemeyiz. Hatta karşımızdaki bu kimseler bize kendileri hakkındaki bu ve benzeri sorulara cevap verseler dahi bizim için hala şüpheli durumdalardır. Gelgelelim ki bu karşılaşmalar tamamiyle karanlıkta kalmamaktadır. Bu karşılaşmalarda doğru ya da eğri, gerçek veya yalan bir sürü veri bize doğru akmaktadır. Hiç olmazsa üzerlerine bir nebze olsun mumun titrek alevinin ışığı yansımaktadır. Ve bu haliyle onlar, bizim için bilme isteğimizin nesnesi halinden öteye geçemezler.

Tüm bu yukarıda anlattıklarımdan biraz farklı olmak üzere, tam olarak karşımızda duran, merakımızı ve ilgimizi üzerine çeken, ancak neredeyse tüm yönleriyle gizem içerisinde kalan kimselerin de hayatımızda yeri vardır. Türlü yöntemlerle kendisine yöneldiğimiz fakat her ne koşulda olursa olsun kendini saklamayı başaran kimselere dair bilme isteğimiz gitgide arzuya dönüşür; hele ki bir de karşımızdakine yönelimimizin kaynaklarından biri hoşlanma, sevme, cinsel istek gibi durumlar ise karşı koymakta oldukça güçlük çekeceğimiz bir arzu, benliğimizi kısa zamanda saracaktır.

Sanıyorum ki bu açıklamaya çalıştığım duruma şovalyeler iyi bir örnek olacaklardır. Ortaçağ’ın alt-soylu sınıfından olan bu paralı askerler, birçok masala da baş kahraman olarak dahil olmaktadırlar (Örn: Lancelot). Nesiller boyunca çocuklarımızın düşlerini beyaz atlı şovalyelerin hikayeleriyle doldurduk ve onların zihinlerine ister-istemez beyaz atlı şovalyelerin beklentisini yerleştirdik. Ancak tarih sahnesinden bildiğimiz üzere şovalyelik pekte kahramanvari bir meslek değil. Savaş zamanları dışında parasız kalan bu kimseler, geçimleri adına bir sürü yağma, talan hadisesine karışmış olup, tecavüzleriyle de ün salmışlardır. Hatta Ortaçağ’da bir kilisenin rahibi, şovalyelerin tecavüz etmesini engellemek adına, onlara tecavüz yasağı koyan resmi bir bildirge yayınlamak zorunda kalmıştır.

Az bir eğitimi bulunan, at sürmeyi, mızrak ve kılıç kullanmayı bilen, onlarca kilo ağırlığında zırhlar giyen bu şovalyeleri cazip kılan şey nedir? Üstelik muhtemelen onlar giydikleri o zırhların içerisinde oldukça pis kokmaktadırlar. Bu durum üzerine hayal etmeyi sizlere bırakıyorum. Sorunun yanıtına gelecek olursak; yanıt oldukça basit! Asla göstermedikleri bedenleri, nadiren görülen yüzleri. Orada, karşımızda heybetiyle yürüyen biri vardır, bırakın ne düşündüğünü bilebilmeyi; yüzünü dahi görememekteyizdir. Miğferlerin altından güzel kadınların ya da çirkin yüzlerin çıkması meselesi edebiyatta ve sinemada da çokça işlenen bir konudur. Örneğin; Star Wars’un Darth Vader’ı, Game of Thrones’un Mount’u ve Yüzüklerin Efendisi’nin Eowyn’i kolaylıkla akla gelen karakterler olacaktır. Zırhın içindekine olan merak, onu, bizim için kolayca Cet obscur objet du désir’e yani arzunun o karanlık nesnesine çevirir. Miğferin arkasındaki kişiye duyulan arzu sebebiyle kuvvetli ve yüce anlamlar yüklenir. Bu hal, miğferin arkasındaki şey görülene kadar artarak devam eder. Ancak miğferin perdesinin ortadan kalkmasıyla ve gizemini koruyanın sırlarının açığa çıkmasıyla yani karanlık olan şeyin aydınlatılmasıyla; bilme isteğiyle yanıp tutuşan insan, karşısındaki bilinmezi kuşattığında arzu da hızlıca söner. Elde etmek için didinip durduğumuz, üzerine hülyara daldığımız şey bizim için değersiz bir hale gelir.

                                                                                     -Hyperion

– Bu metnin tüm telif hakları www.pophaber.com sitesine aittir –

Pop Haber

Push-ups are essential for home workouts. Make sure you're in good shape to get maximum benefits. Your spine should be straight and in line with your hips that you haven't lowered. You usually need to open your palms a little more than your shoulders, but you can open your arms for better chest work or bring them closer together for better arm work. You should also do incline push-ups for better overall muscle development.

How to Build Muscle at Home?

Push-ups are essential for home workouts. Make sure you're in good shape to get maximum benefits. Your spine should be straight and in line with your hips that you haven't lowered. You usually need to open your palms a little more than your shoulders, but you can open your arms for better chest work or bring them closer together for better arm work. You should also do incline push-ups for better overall muscle development.