Giriş
- yüzyılın dijital çağında teknoloji, insan yaşamının neredeyse tüm alanlarını şekillendirmektedir. İnternet, sosyal medya, yapay zekâ ve büyük veri sistemleri, bilgiye erişimi kolaylaştırmakla kalmamış; aynı zamanda yeni bir güç ve mülkiyet ilişkisi doğurmuştur. Bu yeni düzene birçok düşünür ve araştırmacı “dijital feodalizm” adını vermektedir. Kavram, tarihsel feodalizme benzer biçimde, dijital dünyanın da belirli “efendiler” ve “bağımlı kullanıcılar” arasında hiyerarşik bir yapı oluşturduğunu ima eder.
Kavramın Kökeni ve Anlamı
Dijital feodalizm, en basit ifadeyle, dijital altyapıların ve verinin birkaç büyük teknoloji şirketinin (örneğin Google, Meta, Amazon, Apple, Microsoft gibi) kontrolü altında bulunduğu bir toplumsal-ekonomik düzen anlamına gelir.
Tıpkı Orta Çağ’daki feodal düzende olduğu gibi, bu sistemde de bireyler “toprak sahibi” efendilere bağlı köylüler gibi hareket eder. Ancak burada toprak yerine veri, bilgi ve dijital alan söz konusudur.
Bireyler, sosyal medya hesapları, arama motorları, bulut hizmetleri ve dijital platformlar üzerinden sürekli olarak veri üretir; fakat bu verilerin gerçek mülkiyeti kendilerinde değil, platform sahiplerindedir.
Ekonomik ve Teknolojik Boyut
Dijital feodalizmin ekonomik yönü, veri sömürüsü üzerine kuruludur. Kullanıcılar ücretsiz hizmetlerden yararlandıklarını düşünürken, aslında karşılığında kişisel bilgilerini, alışkanlıklarını ve tercihlerini büyük teknoloji şirketlerine sunarlar.
Bu veriler reklam, gözetim ve manipülasyon için kullanılarak devasa ekonomik güç yaratır. Dolayısıyla dijital feodalizm, klasik kapitalizmin bir uzantısı değil; veriye dayalı yeni bir tahakküm biçimidir.
Teknolojik olarak bakıldığında, bu sistem “açık internet” idealinin yerini “kapalı dijital krallıklara” bırakmıştır. Her kullanıcı, belirli platformlara bağımlı hâle gelir ve bu platformların dışına çıkmak neredeyse imkânsızlaşır.
Toplumsal ve Politik Yönü
Dijital feodalizm yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir meseledir.
Veri kontrolü, bilgi akışını da kontrol etme anlamına gelir. Sosyal medya algoritmaları, hangi haberlerin, fikirlerin veya değerlerin görünür olacağını belirleyerek kamusal alanın doğasını değiştirir.
Bu durum, demokratik süreçlerin zayıflamasına, bilgi tekellerinin güçlenmesine ve bireylerin dijital bağımlılar hâline gelmesine yol açar.
Ayrıca bireylerin dijital kimlikleri, tıpkı feodal düzende olduğu gibi, efendilerinin (yani platformların) kurallarına bağlıdır; kullanıcı sözleşmeleri ve algoritmik denetimler modern dönemin “dijital senyörlüğü”nü oluşturur.
Felsefi ve Etik Boyut
Felsefi açıdan dijital feodalizm, özgürlük, mülkiyet ve kimlik kavramlarını yeniden sorgulamamıza neden olur.
Artık insanın emeği sadece fiziksel üretimde değil, dijital varoluşunda da sömürülmektedir. “Dijital beden” dediğimiz çevrim içi varlığımız, sürekli gözetim altında tutulmakta ve ekonomik değere dönüştürülmektedir.
Etik açıdan bu durum, bireyin mahremiyet hakkını ve öznel özgürlüğünü tehdit eder. İnsan, kendi verisine sahip olamadığı sürece, dijital dünyada tam anlamıyla özgür bir özne değil, dijital bir tebaa hâline gelir.
Sonuç
Dijital feodalizm, çağımızın en kritik toplumsal gerçekliklerinden biridir. Görünürde özgür ve katılımcı olan dijital dünya, gerçekte veri mülkiyetine dayalı yeni bir hiyerarşik düzen üretmektedir.
Bu düzen, bireyin dijital varlığını sermayeye dönüştürürken, özgürlük kavramını da yeniden tanımlamaktadır.
Dijital feodalizmin aşılabilmesi için, kullanıcıların verilerine sahip çıkması, dijital hak bilincinin güçlenmesi ve teknoloji politikalarının kamusal yarar temelinde şekillendirilmesi gerekmektedir.
Aksi hâlde, dijital çağ, insanlık için özgürlükten çok yeni bir bağımlılık çağı anlamına gelecektir.
POP HABER Popüler Haber Sitesi